Katolik rahip ve doğa bilimci Pierre Gassendi, tüm fiziksel fenomenlerin madde ve eylem açısından açıklanması gerektiğini iddia etti. Gassendi, atomizmi 1600'lerde modern bilime ilk getirdiğinde Tanrı'nın sonlu/sınırlı sayıda atom yarattığını, Tanrı'nın yaratılışla sürekli olarak ilahi bir ilişki sürdürdüğünü ve insanların özgür iradeye sahip olduğunu savundu. Ayrıca Gassendi, atom hareketindeki kaotik bir "öngörülemeyen sapmanın (unpredictable swerve)" özgür iradeyi açıkladığını söyledi. Gassendi ve diğer Erken Modern bilim insanları için doğa yasaları, Tanrı'nın evren üzerindeki iradesinin bir ifadesiydi ve özgür irade, Tanrı'nın insan doğasına bir armağanıydı. Atomları yöneten doğa yasaları, çelişki veya rekabet olmaksızın, Tanrı'nın amaçlı planının bir parçası olarak insanın özgür iradesiyle işbirliği içerisindeydi.
Gassendi'den iki yüzyıl sonra Pierre-Simon Laplace, Tanrı'yı bilimsel denklemden sildi, atom fiziğinden öngörülemezlik kavramını çıkardı ve özgür iradeyi yalnızca "aklın bir yanılsaması" olarak ilan etti. Özgür iradeyi bilimsel bir imkansızlık haline getiren nedensel belirlenimciliği (causal determinism) öne süren Laplace, Aydınlanmanın temel değerleri olan özgürlük ve bağımsızlığı baltalıyor görünen bilimsel bir mirası başlattı. Laplace'dan iki yüz yıl sonra bilim insanları, doğa yasalarının özgür iradeyi dışlıyor gibi görünmesini de dikkate alarak özgür iradeyi anlamak için mücadele etmeye devam ediyor.
Belirlenimciliğin Çöküşü
Özgürlükçülerin özgür iradenin bilimsel açıdan mümkünlüğüne yönelik temel itirazı, fiziksel belirlenimcilikti (Her fiziksel olayın önceki koşulların ve değişmez doğa yasalarının zorunlu bir sonucu (necessary consequence) olduğu fikri). Deterministik bir evrende olaylar bir dizi domino gibidir. İlki harekete geçtiğinde gerisi kaçınılmaz olarak onu takip edecektir. Doğa yasaları belirlenimci ise ve evren tüm dış etkilere kapalıysa özgür iradenin ortaya çıkması doğaüstü bir mucize olurdu.
Descartes'e göre zihin ve beden: Girdiler, duyu organları tarafından beyindeki epifize ve oradan da maddi olmayan ruha iletilir. |
Ancak artık birçok bilim insanı, dünyanın ne nedensel olarak kapalı olduğuna ne de rastlantısallığın olmadığına inanıyor. 20. yüzyıldaki Büyük Patlama evrenbilimi, evren ötesi bazı ilk nedenlerin olasılığına izin vererek kozmik kökenler sorusunu gündeme getirdi ve Heisenberg'in belirsizlik ilkesi, temel fiziğe tahmin edilemezliği (unpredictability) geri getirdi. Belirsizlik, günümüzde fiziksel gerçekliğin çeşitli seviyelerinde yer alan bir kural olarak görülmektedir. Nörofizyolog Christof Koch'un söylediği gibi “evrenin indirgenemez biçimde rassal bir niteliği vardır. Evren bir saat mekanizması ise çarkları, yayları ve kolları İsveç yapımı değildir; yani, önceden belirlenmiş bir yol izlemezler. Fiziksel belirlenemezcilik (Indeterminism), çok büyüklerin dünyasında olduğu kadar çok küçüklerin dünyasında da hüküm sürer.”
Robotlar mı, Yuvarlanan Zarlar mı?
Nedensel belirlenimciliğin yokluğu, özgür irade var olma olasılığına izin verirken belirlenemezlik, özgür iradenin varlığı için tek başına yeterli değildir. Gerçekten de haddinden fazlaca şans, haddinden fazlaca zorunluluk kadar özgür irade için bir sorun teşkil etmektedir. Filozof Peter Van Inwagen, bir belirli bir durumdaki etkenin/unsurun (agent) nasıl davrandığı bir şans meselesiyse o zaman “bu etkenin/unsurun özgür iradesi olduğu pek söylenemez” der.
Filozof Walter Sinnott-Armstrong'a göre "Özgürlüğü en iyi ne olmadığı ile anlayabiliriz." Peki, özgürlük şans veya zorunluluk değilse, nedir?
Nörobiyolog Björn Brembs liderlik ettiği bir grup araştırmacı, belirlenimcilik ve rastlantısallık arasındaki davranışa ilişkin orta yolu araştırmak için omurgasız canlılar üzerinde bir dizi deney gerçekleştirdiler. Amaçları, iki alternatif hipotez üzerinde karar vermek için kanıt bulmaktı:
1. Hayvanların beyinlerinin “belirlenebilir girdi/çıktı sistemleri” olduğuna yönelik robot hipotezi
2. Bireysel davranışın özünde tahmin edilemez olduğuna yönelik rastlantısal davranış hipotezi
Araştırmalarında buldukları şey bu iki alternatif de değildi, bundan ziyade “rastlantısal olmayan” ve ancak bir uyaran tarafından belirlenmeyen “kendiliğinden davranış” idi. Brembs, "bilimsel bir özgür irade konseptinin şans ve zorunluluk arasında, hem rastlantısallığı hem de kurallığı birleştiren mekanizmalarla birlikte bulunduğunu" gözlemledi. Brembs ve ekibinin üzerinde çalıştıkları omurgasız canlıların davranış değişkenliğinde buldukları bu sonuçtu.
Özgür İrade için Bir Gelecek Var mı?
Bilim insanları uzun zamandır özgür iradenin -eğer özgür irade diye bir şey varsa- gerçekte nasıl işe yarayabileceğini merak ediyorlardı.
Nörobiyolog Hans Liljenström, “bilincin ve özgür iradenin, dünyada olup bitenlerin açıklaması olarak şansa ve zorunluluğa katkıda bulunabilecek bilimsel bir gelişimi” vaat ediyor.
Ancak şu anda bilim, bilinci veya öznel benliği incelemek için uygun araçlardan yoksun gibi. Özgür iradeyi dışlayan daha önceki çalışmaların yerindeliği günümüzde sorgulanıyor. Benjamin Libet tarafından yürütülmüş olan, bilinçli niyete (kişinin açıkça takip etmeyi seçtiği bir amaç veya hedef) öncülük eden bir bilinçsiz hazırlık potansiyeli kavramını (unconscious readiness potential) ortaya koyan deneylerin sonuçları, sonraki araştırmalarca doğrulanmadı.
Hesaplamalı sinirbilimci Uri Maoz, Libet'in özgür irade ve bilinçle ilgili bulgularını test etmek için tasarlanmış bir dizi deneyde, "hazırlık potansiyelinin kasıtlı kararlarda ya hiç olmadığını ya da en azından önemli ölçüde var olmadığını" buldu. Maoz, "özgür iradeye yönelik sinirbilim çalışmalarında hazırlık potansiyeline ilişkin ileri sürülen iddiaların ve çıkarılan sonuçların kapsamı göz önüne alındığında bulgularımız alanın bazı temel ilkelerinin yeniden incelenmesini gerektiriyor" diyor.
Bu araştırmaların ışığında Liljenström, "Özgür iradenin varlığı hakkında herhangi bir bilimsel sonuca varmak için daha fazla kanıtımız olana kadar makul görünen herhangi bir sezgisellik karşıtı hipotezden ziyade alçakgönüllü olmak ve sezgimize güvenmek akıllıca olabileceğini" söyleyerek uyarıda bulunur.
Bilim Özgürlüğü Varsayar
Özgür irade, toplumumuzdaki ahlaki düzenin temelidir. Immanuel Kant, "Bu özgürlük olmadan, hiçbir ahlaki yasa ve hiçbir ahlaki suçlama mümkün değildir" der. Özgür irade aynı zamanda varoluşsal anlam anlayışımızın temel taşıdır.
Gassendi, "Her şeyi çaresizce ve kaçınılmaz olarak yaparsak o zaman insan yaşamının nedeni yok olur" diye yazar.
Buna karşın şu anda özgür iradeyi değerlendirmek için yeterli bilimsel yollar yoksa özgür iradeyi makul bir şekilde ileri sürebilir miyiz? Kişi önce özgür iradeyi varsaymazsa bilimin hakikatini makul bir şekilde iddia edebilir mi? Fizikçi Stephen Hawking ve George Ellis'in gözlemlediği gibi, "bilim felsefemizin tamamı, kişinin herhangi bir deneyi yapmakta özgür olduğu varsayımına dayanır." Ne zaman bilim yapsak zorunlu olarak özgür iradeyi ve yukarıdan-aşağıya nedenselliği -mantıken- varsayarız.
Son kertede filozof Timothy O'Connor'a göre özgürlük, "empirik/görgül kanıtlar aracılığıyla elde ettiğimiz fikirden ziyade ortaya koymaya muktedir olduğumuz istemlerimizin arasındadır".
Yazan: Joshua Moritz
Bu yazının özgün hali İngilizce olarak Templeton Vakfının websitesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder