1 Ekim 2016 Cumartesi

Uzakta

Denizin dalgaları mı, gözümün yaşları mı
Hangisi daha sert vurur kıyıya

Sabah serinliğim, çocukluğum
Eski trenler, saklambaç, ebemkuşağı,
Büyüdüğüm kasaba, sevdiğim insanlar,
Kaybettiğim oyuncaklarım ve sen de, sende.

28 Mart 2016 Pazartesi

Yükseliş

Sabah yorgun argın kalktığında ne düşünürsün? Günlerden en güzel gün olan pazatesi iş başına yetişebilmek mi olur genelde tek arzun? "Hmmpff" Oflama puflama eşliğinde kahvaltıyı hazırlamanın ne kadar zor olduğu düşüncesi başka bir şey düşünmeye engel olmazsa tabii.
Peki ya yaşayan dünyalılar arasında az sayıda karnı "Geliyorm tmam" tok sırtı pek olan çalışması gerekmeyen bir tembel için 'sabah' kalktığında neler düşünmesini beklerdin?

Kelimeler... Şeyler... "Immf, hava bugün ne kadar da kapalı..." Atlı karınca.. Sıralı harfler.. Garip bükümlü şekiller.. Lekeler... L..N..RR...AA....  .   .. .  . . ... ..  
Sanırım zihnimde dolaşan o ses çıkaran sürekli susmak bilmeyen beni hipnotize edercesine kendisine mal ederek dinleten bir sahtekarın nasıl böyle bir sihre sahip olabildiğini anladım. Varlığı fiziksel alemde söz kon-"yine mi!"-usu değil. Tek yapabildiği 'uzaktan' bakabilmek. Onun 'dünyasında' bildiğimiz hacime yer yok sanki. Varlık dediğimiz aleme küçümseyerek bakıyor. Ancak sahip olduğu silah, evrenlerarası iletişimin yegane kontrolünü sağlayan bir çeşit sanal kod, gelmiş geç-"Neler mırıldanıyorsun sen. SUS ARTIK!!"-miş en tehlikeli araç. Ve beni bildiği en iyi yolla yok etmeye çalışıyor.

"Terlikleri giy. Lavaboya doğru ilerle. Hey! Dikkat et! Akşam yerde bıraktığın kitap yığınına çarpma. Yüzünü yıka. Kurula. Aynada kendine bir bak. Tamam, değişen bir şey yok. Devam et. Ocağa sıcak suyu koy. Yarım ateş olsun. Acelemiz yok. Masaya dolaptan birkaç parça bir şey koy. TV'yi aç. Sırayla kanallara bak neler olmuş sen yokken. Kulak ver. Kulak ver!!"Ancak benden öylesine korkuyor ki bu korkusunu en kurnaz yöntemle başetmeye çalışıyor. Korkmadığını bana göstermeye çalışarak. 
"Hey, sen. Çabuk buraya gel." Tamam. Hemen geliyorum.
Sihrini çözdüğümü düşündüğüm günden itibaren onu alt etme planları kurdum. Ancak ani bir isyan planı yaptığımı anlamaması gerekiyordu. Ses çıkarmamam gerekiyordu, günlük ritüellerimizi bozduğumu farkederse planlarımın farkına varabilirdi. Günlerce ses çıkarmadan onu isteklerine boyun eğdim. Bazı zamanlar can sıkıcı olsa da onu alt edebileceğim düşüncesi direncimin düşmesini engelledi. Geçmişe şöyle bir dönüp baktığımda çektiğim onca zulüm, işkence haline dönüşen tüm her şey şu an benim için bir silaha dönüşmüştü. Onu kendi silahı ile vuracaktım.. Onu kendi silahıyla vuracaktım!
"Öncelikler listesini hazırladın mı? Bugün çok işimiz var biliyorsun. Yapılması gereken onca iş varken orada öyle bekmelen beni sinirlendiriyor, anlıyor musun? Akşamdam kalan veriler kategorize edildi mi? Onlar şu anki önceliklerimiz. Bugün yapılacakları da dizilim moduna yüklemeyi unutma. Eğer eksik kalırsa bu ikimiz içinde iyi olmaz. Anlaşıldı mı?" Anlaşıldı.
~Kelimeler özkütleye ihtiyaç duymayan safi hacim gibidir. İçerisine istediğim şeyi doldurulabilir. İstenirse de hiç bir şey olmayabilir içinde. Anlam dedikleri şey maddeye ağırlığını veren kütle gibi. Hacime muhtaç. Mutlak İsimler, İsimler Efendisi dışında kimsenin bilmediği bir alem. Tıpkı bu fiziksel evren gibi matematikle işlediği düşünülüyormuş ilk zamanlar. Ancak sonraları matematik üstü bir yazılım dilinin olduğu anlaşılınca araştırmaların daha başında olduklarını anlamış ilkler.~ Neyse, daha fazla konuşmamalıyım. Daha sonra tekrar geri geleceğim, bekle beni...




Atıştırmalık: