Canım sıkıldığında, ruhumun anlamsızca daraldığını hissettiğim vakitlerde kendimce bu durumdan kurtulmanın yollarını ararım, herkes gibi. Ve sanırım uzun zamandan beri hiç bırakmadığım resim, bu yollar içerisindeki en çok benimsediğim. Orta Çağ'dan tutun da günümüz ressamlar ve nadiren de heykeltıraşlarının eserlerini incelerim. Blogu genelde herhangi bir tematik konuya bağlamadığım için de burada sizlerle paylaşmak istediklerimden bahsedeceğim. Umarım, sizler de benim gibi hayat maratonunun bu yorucu temposu içinde sanat ağacının gölgesinde biraz dinlenebilirsiniz. Haydi başlayalım o halde.
CARAVAGGIO'NUN "SUYA BAKAN NARCİSSUS" ADLI TABLOSU
Öncelikle Narcissos ismini ve kim olduğunu açıklamadan önce biraz bu olayın geçmişine gidelim. Yolumuz Yunan Mitolojisinden başlıyor efendim. Hepimizin bir şekilde bildiği bir figür vardır. Özellikle çizgi filmlerde ve fantastik sinemada bu figürü çokça görmüşüzdür. Ama adını pek hatırlayamayız.
|
Pan çirkin bir görünüme sahipmiş. Ve insnaları korkutmayı çok severmiş. Panik sözcüğünün kökeni de buradan geldiğine dair de rivayetler vardır. |
|
Güzeller Güzeli Echo |
PAN: Yunan mitolojisindeki bol kahramanlı dünyanın arka taraflarında 'kendince' takılan yarı keçi yarı insan bedenine sahip olan (çirkin kabul edilen) bir tanrı. Elinde flüt ile dağ bayır, dere, tepe dolaşıyor. Özünde de zaten "Çobanların Tanrısı". Devam edelim. Bu Pan biraz şehvet düşkünü bir karakter. Ve güzelliğe karşı zaafı var. Günlerden bir gün Pan bayırlarda gezer iken bir güzel kız görür.
ECHO adındaki bu kız o kadar güzeldir ki Pan kendinden geçer. Ve sürekli Echo'nun peşine düşerek ona yaklaşmaya çalışır. Ancak Echo, Pan'a karşılık vermez, Yine bir gün Echo, Pan'ın rahatsızlık verici yakınlaşma çabasından uzaklaşmak için ormanın içerisine girer. İşte Narcissos'un sahneye girdiği yer burası. Echo, ormanda soluklanırken bir avcı görür, malumunuz bu avcı Narcissos'dur. Narcissos'u gören Echo yanına yaklaşır ve bunca yıl hep "aşık olunan kişi" olan arkadaşımız bu sefer "aşuk" olduğunu söyler yağız delikanlıya. Ancak Narcissos bu ilişkinin platonik olacağını söyler Echo'ya. Echo kahrından çok üzülür. Kendini içkiye, sigaraya verir.
Olimpos dağında
yaşayan tanrılar Echo'nun bu durumuna üzülmüşler ve Narkissos'u cezalandırmaya karar
vermişler. Yine, günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde
bir nehir kenarına gelmiş. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan
kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görmüş. Daha önce fark edemediği bu
güzellik karşısında adeta büyülenmiştir. Yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur.
O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü. O şekilde
orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, aynı Ekho gibi. Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece
kendini seyrederek ömrünü tüketir. Ve o güzellik Narcissos'un laneti olur. Narcissos kendi yansımasına bakarken en sonunda suya düşerek boğulur ve ölür (Günümüzde Nergis çiçeğinin de Narcissos'un suya düşmesi sonrası onun hatırası olarak ortaya çıktığı iddia edilir. Bir diğer ilginç ayrıntı da, Narcissos'un ismi aynı zamanda psikolojide kullanılan kelimelerden olan "Narsist" -doğrusu "Narsisist"- sözcüğünün doğuş noktasıdır.). Caravaggio da Narcissos'un o son anlarını öyle bir çizer ki hayran olmamak elde değildir.
Dilerseniz karakterlerimizin kısa hikayelerini öğrendikten sonra şimdi de tablomuzu inceleyelim. Üstad Caravaggio Barok dönem ressamlarının en başında gelenlerinden. Bu resminde de bu döneme ait izler gözden kaçmıyor. Gerçekçi şekilde canlandırılmış bir figür görüyoruz. Sonra bu figürün yansımasını görüyoruz. Aslında resimler de bir anlamda gerçeğin yansımasıdır diye düşünebiliriz tabii. Sanatçı resim yaparken objeyi yansıtıyor. Gerçeğe sadık kalarak yansıtıyor. Bu resimdeki yansımaya bakarsak daha koyu bir şekil var. Oldukça koyu. Sadece ana hatlar gözüküyor. Resim aynı zamanda oldukça soyut. Suyun yüzeyi, suyun sınırı tuvali ortadan ikiye ayırmış. Bu sayede suya değen kolla, kolun sudaki aksi birleşmiş ve tuvalin ortasında gördüğümüz dairesel form oluşmuş. Burada resim yapmak üzerine, resim yapmanın tehlikeleri üzerine bir metafor olduğunu düşünebiliriz. Zire sanatçı bu resmi yaparken, hem gerçekliği yansıtmayı hem gerçek figürde bu gerçek figürün sudaki aksini yansıtmayı hem de resmin kendisinin de bir yansıma olduğunu göz önüne almış olmalı. Dikkatimi çeken bir başka nokta da figürün yansımaya göre daha önde yer alıyor olması. Hasret içinde bakıyor ve bize doğru uzanıyor. Figürün izleyicinin alanına doğru uzanması Barok tarzda görülen ögelerden. Arka planın da karanlık olması tuvalin dolduran ortadaki figüre odaklanmamıza yardımcı oluyor.
Resme baktığımızda delikanlının dizi dikkat çekiyor. Çok canlı resmedilmiş. Gömleğinin kolu da öyle. Şimdi tuvalin sağ tarafında yer alan delikalının sol eline yakından bakalım. Resmin sol tarafından bulunan sağ eliyle toprağa dayanmış. Sudaki kendi imgesine o kadar dalmış ki aklı başından gitmiş. Vücudu kendisini dengede tutabileceği son noktaya kadar uzanmış. Suyun içine düşecekMİŞ GİBİ duruyor.Sanki tam o aradaki anı yaşıyoruz. Kendine aşık oluyor, kendini kucaklamak üzere. Ama tabii kucaklayabileceği sadece yansıması olacak.
Bir sonraki sefere Albrecht Dürer'in "Melankolia I" adlı eserini incelemeyi düşünüyorum. Şimdilik hoşçakalın. Eğer yazıyı beğendiyseniz de arkadaşlarınıza da haber vermek için paylaşmayı unutmayın! Sevgiyle kalın.
|
Resmi yeni sekmede açarak
yüksek çözünürlükte inceleyebilirsiniz. |